Sayfalar

10 Haziran 2013 Pazartesi

DARBUKACI

Sana acıklı bir hikaye anlatacağım okuyucu. Ana fikri: "Orta okulda bi' çocuk vardı o tembeldi ben çalışkan."
Boş zamanlarında sarı saplı mutfak bıçağı taşır bol bol küfür ederdi. Müdürün tekerleğini patlatan, genç ve bekar hanım öğretmenlere uygunsuz şakalar yapan çetenin mensubuydu. (Nasıl bir okulda okuyormuşumsam) Zıvanadan iycene çıktığı dönemlerde kendisiyle ağır konuşulduğunda 'bizim de gururumuz var' gibili tiriplere girer birkaç gün durgunluk yaşardı. Sonra yine aynen devamdı. Tek ve en önemli meziyeti ara sıra sınıfa getirdiği darbukasını doğaçlama çalıyor oluşuydu. Bundan mütevellit darbukacı kod adını taşımaya layık görülmüştü. Kafanda yeterince canlandı mı sevgili okuyucu?

Gel gelelim bu arkadaşın bütün derdi benleydi, şöyle ki: Sanıldığının aksine aslında ne kadar da zeki olduğunu cümle alem bilmeliydi, fırsat verilse o da yapardı, İstanbul'da Oxford vardı da o mu gitmemişti... Bunu kanıtlamak içinse rakip olarak okul birincisi olan mütevazi beni, beninizi seçmişti. Sınıfa zekalı sorular oyunlar getirir bana meydan okurdu. Bir seferinde okulda korktuğu tek hoca bu meydan okumalardan birine şahit olmuştu. Hocanın kararıyla eğer ben yenersem sınıfın huzurunda benden özür dileyecekti. Tabii ki de ben yendim ve tabii ki de özür dilememekte ısrarcı davrandıysa da hocanın zoruyla birşeyler geveledi.
Sonra ne mi oldu? Mütevazi ben, beniniz iyi bir anadolu lisesine, o ise kartal lisesine. Mahalleli olduğumuzdan bazen yolda rastlaşırdık, nedense rastlaşmaz olduk, birdaha da görmedim. Öyle birinin var olduğunu bile unutacak zaman geçti, orta okul anılarıyla beraber kaybolup gitti.

Var gücümle çalışıp çırpınarak İngilizce Matematik bölümünü kazandım. Öyle demeyin arkadaşlar vaktiyle tıppa yakın bir puanı vardı gittiğim okulun. Can havliyle mezun oldum son derece ızdıraplı bir süreçti. Devamında ise bir süre iş yaşamını denedikten sonra kendimi kpss hazırlık kursunda buluverdim. Sabahları erkenden kütüphaneye gelip akşama kadar çalıştıktan sonra dersanede derse girdiğim, eve gelip direkt yattığım bi hayatım olmuştu. Dahası bunca çabanın karşılığını almak gibi bir garanti asla yoktu. Arada isyeeaaaaaaaaan şarkısını bağırsam da benim gibi binlerce insanı düşünerek sinirlerimi yatıştırıyordum. Hele bir de benim yerimde olmak isteyen binlerce insanlı versiyonu var ki ona hiç girmiyorum. Tam bir 'loser' gibi sisteme hazırladığım lafları ritüel halinde sayıklıyordum. En kötüsü, bir noktadan sonra duyarsızlaştım.

O sabah yine sırt çantamı tıka basa doldurmuş, tam techizatlı bir halde tıpış tıpış kütüphanenin yolunu tutmuştum.. Minibüs beklerken "Naber nasılsın" dedi, sesin geldiği yere bakıp kim bu lan sorusunu sordum kendime. Kırmızı dar tişört,  saatler, zincirli kot, bir kavanoz jöleye bulanmış yana yapıştırılmış saçı, kim bu gözlerindeki yabancı. Düşünsene çevrende hiç olmayan tipte biri sana ADINLA sesleniyor, çıldırırsın. Neticede jeton düştü. Nam-ı diğer Darbukacı 5 dakikadır benim onu farketmemi bekliyordu, biraz bozularak girizgahı yapmıştı. Velhasılı, meğerse liseyi bırakmış da oto sanayiye girmiş, ordan da para biriktirip kendi işini kurmuş. Su uyumuş düşman uyumamış. Erken kalkan yol almış. Ulan!? Kendi işini kurmuş diyorum hani  baya eleman çalıştırıyor filan.

Lafı bana getirdi, duymuş, "öğretmen olcakmışsın" dedi. Mağrur ben, beniniz, muhatabın ses tonundaki kinayeyi görmezden gelerek "evet inşallah kısmetse..." dedim. Devamında ise "neden öğretmenlik?" ile başlayan bi takım çok komik cümleler... En komiği ise: "senden daha iyisini beklerdim"
Hakikaten bir öğretmenin bir doktordan neden daha az saygı gördüğünü anlayamadığım şu memlekette apaçi nin diline düşüren sistem utağadsghjk devam edemiycem. Konuşma uzasaydı "gel yanıma çırak alıyim iyi kazanıyoz"a bile dönebilirdi.
Neyse ki geldi minibüs. Evrendeki bütün minibüslere methiyeler yazdı genç kız. Orta okulda bi çocuk vardı o tembeldi ben çalışkan. Darbukacı derdik ona biz. Mağrur ben, beniniz...