Sayfalar

26 Ekim 2013 Cumartesi

.

... Bir tek ona anlatabilirdim. Öylece anlatıverdiğim şeylerden hiç hem de hiç bir sonuca varmadan, sadece olasılıkları bularak beni dinlediği için ona minnettarım. Öyle rahatlatıcıydı ki, meğer kafamdaki çıkmaz, öyle çok da içinden çıkılmaz değilmiş.
Kendi içimde bi şekilde varolan, beni bazen korkutan bazen utandıran ve ezen şeyin aslında nasıl kolayca değişip dönüşebildiğini, dalgalandığını ve bir gün hepten kaybolabileceğini hatırladım. İçimdeki şeyi kendi haline bıraktım o dakika. Dedim ki, tamam değiş, dönüş, kafana göre takıl... Eninde sonunda bana danışmadan iş yapmayacağını biliyorum, ve bana sadık kalacağını... ve sana güveniyorum, bensiz bir yerlere hiç gitmezsin ki sen. Çocuğuna pek müdahale etmeyen özgürlükçü bir ebeveyn gibi, o bi köşede oynarken ses etmesem de göz ucuyla ona bakacağım. Yersiz panikler yapıp onun üzerinde stres oluşturmaya luzum yoktur, bırak hayal dünyasında dilediği gibi yol alsındır. Yine de sekine ile birilikte, kalbimde bir miktar endişe vardır.
Şayet buraya 'ebeveyn'  fazla geldi ise şunu diyelim, belki içimin bir kaç yaş büyük ablası gibiyim. "Kardeşin sana emanet" denildiği an, hem anaç ruhunda hem küçük omuzlarında ağırlığı hisseden, o an belki bir kaç yaş daha büyüyen, kendi de çocuk bir abla.
İşbu yazı içimle ilişkimizin bu şekil olmasına karar verdiğimizdir.

1 Ekim 2013 Salı

GEZİ GÖZLEM ŞEYSİ.

Neraba. Buraya da yazmayalı oluyor. Son haftalar içinde, belki hayatımın dönüm noktası felam deyildir ama en azından alıştığımın dışında bi hayata hedeflediğim ölçüde cesaret edebildim. Öyleyse afferim bana. Ne diyordu Selahattin Yusuf abimiz, "Yaşamak maruz kalmaktan ibaret." Amaç bu. Evet.
İşte ben de napam gezinip duruyom be blog, daha fazla maruz kalmaya çalışıyom. Mardin/Midyat'ta gördüklerimi anlatılanları felam aktarmak çok isterim lakin bugün aklımda başka bişey var. Urfa Suruç ilçesinin bir köyünün mezrasından izlenimlerimi aktaracağım. Burada arkadaşım tek öğretmenli ilkokulda görev yapıyor, peşine takıldımdı. Bahsi geçen okul ektedir:


Mezra dediğin de zaten 4-5 haneli birşey. Ne yalan söyliyim mezra kavramıyla burada tanıştım, köy altı yerleşim yeri olarak geçiyor. Okulun içinde 1 sınıf ve 1 müdür odası var. Lavabo ise dışarda, ona gelicem... Müdür de aynı kişi zaten, ona da gelicem...


Mini mini 1'ler ve çalışkan 2'ler ve tembel 3'ler ve misafir 4'ler bayrağın önünde diziliyorlar ve Andımız'ı okuyorlar. Hah, tamam bu yazıyı neden yazmaya karar verdiğimi hatırladım. Şuğan sosyal medyalar twitter'lar çalkalanıyor Andımız kaldırılıyor diye. İşte 1 hafta önce ben bu mezrada bu direğin önünde o çocukların "Ne mutlu TürkÜM diyene" bile demediklerini, diyemediklerini, "Ne mutlu Türk diyene" dediklerini gördüm. (Yani ne haliniz varsa görün gibi birşey) Ve bunu derkenki duraksayışları, öğretmenle göz temasından kaçınmaları, her sabah olduğu gibi uyarılacaklarını ve belki doğrusunu söylemedikleri için azarlanacaklarını bilseler de ruhlarını satmamak için çabalamaları... O zaman anladım ki andımız zaten yok, hiç de var olmamış buralarda. Neyin tantanası bu anlamıyorum. Kim neyi telaffuz ederek mutlu olacağına kendi karar versin, ufacık vicdanlar eviyle okulu arasında ezilip durmasın artık.

Sonrasında mini mini 1'ler ve çalışkan 2'ler ve tembel 3'ler ve misafir 4'ler aynı sınıfa geçiyor. Toplamda 20 kadarlar. Başkentin bağrından kopup gelmiş arkadaşımız sınıfın bi köşesinden bi köşesine mütemadiyen mekik dokuyor, hepsine bi şekilde yetişiyor hepsinin ayrı ayrı dertlerinden anlıyor, ama nasıl yapıyor hakkaten bilmiyorum. Sıkıntılar var, üstlerden destek neredeyse hiç yok ve hepsinin üstesinden bu körpe kızcağız geliyor. Müdür, müdür yardımcısı, memur, öğretmen, zümre başkanı, çocuk bakıcısı, güvenlik görevlisi, hademe, ayak işleri sorumlusu gibi pozisyonlarda aynı anda rol alıyor.

Öğrencilere gelince, işte öğrenci ya. Bir ilkokul talebesi nasıl olursa aynen öyle. Evrensel. Biçoğunun okul önlüğü yok, olanlar ise yukarıda ekteki gibidir.
Okulun penceresinden görünen manzara ise aşağıda ekteki gibidir:


Cidden. Göz alabildiği kadar düzlük. aman Allah'ım her yer dümdüz! Çocukların buna rağmen hayatî fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri, hatta gülüp koşup oynayabilmeleri karşısında hayrete düştüm. İnsanın yaşayası gelmeyecek kadar düz burası. 
4 tane ağaç var o da okulun önünde ve okulun lavabosundan akan sularla var olmayı başarabiliyor. Sözü geçen lavabo ---------------->>

İzlenimlerimden bugünlük bu kadar, esen kalın.

10 Haziran 2013 Pazartesi

DARBUKACI

Sana acıklı bir hikaye anlatacağım okuyucu. Ana fikri: "Orta okulda bi' çocuk vardı o tembeldi ben çalışkan."
Boş zamanlarında sarı saplı mutfak bıçağı taşır bol bol küfür ederdi. Müdürün tekerleğini patlatan, genç ve bekar hanım öğretmenlere uygunsuz şakalar yapan çetenin mensubuydu. (Nasıl bir okulda okuyormuşumsam) Zıvanadan iycene çıktığı dönemlerde kendisiyle ağır konuşulduğunda 'bizim de gururumuz var' gibili tiriplere girer birkaç gün durgunluk yaşardı. Sonra yine aynen devamdı. Tek ve en önemli meziyeti ara sıra sınıfa getirdiği darbukasını doğaçlama çalıyor oluşuydu. Bundan mütevellit darbukacı kod adını taşımaya layık görülmüştü. Kafanda yeterince canlandı mı sevgili okuyucu?

Gel gelelim bu arkadaşın bütün derdi benleydi, şöyle ki: Sanıldığının aksine aslında ne kadar da zeki olduğunu cümle alem bilmeliydi, fırsat verilse o da yapardı, İstanbul'da Oxford vardı da o mu gitmemişti... Bunu kanıtlamak içinse rakip olarak okul birincisi olan mütevazi beni, beninizi seçmişti. Sınıfa zekalı sorular oyunlar getirir bana meydan okurdu. Bir seferinde okulda korktuğu tek hoca bu meydan okumalardan birine şahit olmuştu. Hocanın kararıyla eğer ben yenersem sınıfın huzurunda benden özür dileyecekti. Tabii ki de ben yendim ve tabii ki de özür dilememekte ısrarcı davrandıysa da hocanın zoruyla birşeyler geveledi.
Sonra ne mi oldu? Mütevazi ben, beniniz iyi bir anadolu lisesine, o ise kartal lisesine. Mahalleli olduğumuzdan bazen yolda rastlaşırdık, nedense rastlaşmaz olduk, birdaha da görmedim. Öyle birinin var olduğunu bile unutacak zaman geçti, orta okul anılarıyla beraber kaybolup gitti.

Var gücümle çalışıp çırpınarak İngilizce Matematik bölümünü kazandım. Öyle demeyin arkadaşlar vaktiyle tıppa yakın bir puanı vardı gittiğim okulun. Can havliyle mezun oldum son derece ızdıraplı bir süreçti. Devamında ise bir süre iş yaşamını denedikten sonra kendimi kpss hazırlık kursunda buluverdim. Sabahları erkenden kütüphaneye gelip akşama kadar çalıştıktan sonra dersanede derse girdiğim, eve gelip direkt yattığım bi hayatım olmuştu. Dahası bunca çabanın karşılığını almak gibi bir garanti asla yoktu. Arada isyeeaaaaaaaaan şarkısını bağırsam da benim gibi binlerce insanı düşünerek sinirlerimi yatıştırıyordum. Hele bir de benim yerimde olmak isteyen binlerce insanlı versiyonu var ki ona hiç girmiyorum. Tam bir 'loser' gibi sisteme hazırladığım lafları ritüel halinde sayıklıyordum. En kötüsü, bir noktadan sonra duyarsızlaştım.

O sabah yine sırt çantamı tıka basa doldurmuş, tam techizatlı bir halde tıpış tıpış kütüphanenin yolunu tutmuştum.. Minibüs beklerken "Naber nasılsın" dedi, sesin geldiği yere bakıp kim bu lan sorusunu sordum kendime. Kırmızı dar tişört,  saatler, zincirli kot, bir kavanoz jöleye bulanmış yana yapıştırılmış saçı, kim bu gözlerindeki yabancı. Düşünsene çevrende hiç olmayan tipte biri sana ADINLA sesleniyor, çıldırırsın. Neticede jeton düştü. Nam-ı diğer Darbukacı 5 dakikadır benim onu farketmemi bekliyordu, biraz bozularak girizgahı yapmıştı. Velhasılı, meğerse liseyi bırakmış da oto sanayiye girmiş, ordan da para biriktirip kendi işini kurmuş. Su uyumuş düşman uyumamış. Erken kalkan yol almış. Ulan!? Kendi işini kurmuş diyorum hani  baya eleman çalıştırıyor filan.

Lafı bana getirdi, duymuş, "öğretmen olcakmışsın" dedi. Mağrur ben, beniniz, muhatabın ses tonundaki kinayeyi görmezden gelerek "evet inşallah kısmetse..." dedim. Devamında ise "neden öğretmenlik?" ile başlayan bi takım çok komik cümleler... En komiği ise: "senden daha iyisini beklerdim"
Hakikaten bir öğretmenin bir doktordan neden daha az saygı gördüğünü anlayamadığım şu memlekette apaçi nin diline düşüren sistem utağadsghjk devam edemiycem. Konuşma uzasaydı "gel yanıma çırak alıyim iyi kazanıyoz"a bile dönebilirdi.
Neyse ki geldi minibüs. Evrendeki bütün minibüslere methiyeler yazdı genç kız. Orta okulda bi çocuk vardı o tembeldi ben çalışkan. Darbukacı derdik ona biz. Mağrur ben, beniniz...


6 Şubat 2013 Çarşamba

OKUL FLÜTÜYNEN İSTİKLAL MARŞI

Lise'de ingilizce hazırlık sınıfında öğrenmiş idik. Hatırlaması zor oldu ama halen çalabildiğim için gururluyum.
Yeni hedefim ıslıkla istiklal marşı. Biliyorsunuz artık ıslık çalabiliyorum. ^_^

21 Ocak 2013 Pazartesi

TWEETY İLE MATEMATİK DERSLERİ

Benim afacanlar çarpma işlemini bir türlü anlamamakta ısrar edince oturdum boynum tutula tutula deli gibi bu kağıtları hazırladım:




İlkokul öğretmenliği ruhumda varmışsa demek ki... ;) 
Şaka bi yana bu sefer de anlamazlarsa afacanların ağızlarını kırarım ona göre.