Sayfalar

13 Kasım 2010 Cumartesi

ARTIFICIAL INTELLENGE - AI

“is it a game?
i found you.”


Bir Steve Spielberg filmi.
Bilim kurgudan öte, bir pinokyo masalı bu. Masal içinde masal. Brian Aldiss’in “Supertoys last all summer long” adlı kısa hikayesine dayanıyor.
Dünyanın önemli bir kısmı sular altında kalmış. Robotlar çağı yaşanıyor. Aklımıza gelebilecek her yerde ve her görevde robotlar.
Çocuğunu kaybeden çılgın profesör daha ileri bir proje öne sürüyor: Duyguları olan, sevebilen, hayal kurabilen bir robot çocuk yapmak...

Bundan sonrası için ----Spoiler---- uyası vereyim ne olur ne olmaz. Yalnız filmin kolay tahmin edilebilir bir akışı var. Henüz başlarda olayın nasıl bir hal alacağını anlayıp isyan ederek: “Yapmayın ama yaa ne kötü bu senaristler, izleyemem bunu ben bünyem kaldırmaz.” deyip kalkacak olmuştum. Tabii ki kalkamadım. Daha önce en fazla gözlerimin dolduğunu bilirim bir film için. Hiç böyle alt üst olmadım.
Burada bol mummy’li zırıldak sahneleri anlatacak değilim. Türkçe alt yazı olmadığından tam anlamamış olabileceğim yerler vardır belki ama (alt yazı bulduğumda cesaret edebilirsem tekrar izlerim belki) aklımda kalan bir kaç ayrıntıdan bahsedeceğim:

Robo-boy’a anne sinyali edindirme kısmı sihir gibiydi. Nasıldır dokunulur önce sihir yapılacak şeye, anlamsız sözler söylenir ya. (Hatırladığım kelimeler: dolphin, tulip, harricane, bir de socrates dedi galiba.) Bir de büyü yapmak için de kişinin bir tutam saçına ihtiyaç vardır hani. İşte bunlar filmde “bilim” oldular.

Bu ileri teknoloji nemenem bir şeyse, oyuncak ayıyı “gel oğlum gel” diye çağırıyorlar evcil hayvan gibi. Supertoy da kendi söküğünü değil son tahlilde kendi kendini dikiyor üstelik o çağda dikiş iğnesi ve bildiğimiz ören bayan iplikleriyle J.
Canlanıp gelir gelmez patronluk taslayan, “Because i’m real” diye kasım kasım kasılan gözünü rekabet hırsı bürümüş biyolojik velede (yolda görsem korkarım o ne şeytani bakışlar öyle el kadar çocukta) bir çift lafım var:  Öl bence J

A big credit goes to uzaylı arkadaşlara diyorum. Helal olsun üşenmediler evdeki her ayrıntıyı yeniden dizayn ettiler. Başka işleri güçleri yok mu anlamadım.

Baba karakteri bir yerde şöyle bir şey demişti. “Sevmek için var olduysa, nefret edebileceği de varsayılmalı...” Gerçekten David yazdığı kağıtlarda anneye yakın olan babaya ve gerçek olduğu için ön planda olan kardeşe karşı nefretini oyuncak ayı üzerinden ifade ediyordu. “i hate Teddy because he is not real like.” Hem onları sever gibi görünmek anneye yaranmanın da bir yoluydu. Bir robotun bu denli derin psikolojisi olur mu bilemem. Sonra kendi kopyasını paramparça etmesi... Ben birim tekim özelim. “uniqueness” Bu benlik hissinin, yaranma ve karşılık görme arzusunun ve nefretin de kaynağı sevmekti öyleyse. Başta kodlanan tek şey buydu çünkü. Sevgiden önce yoktu hiçbiri yalnız sabit bir gülümseme vardı David’in yüzünde.  

Hakikaten kavramlar üzerinde düşündürüyor.
İnsan nedir?
Hayat nedir?
Gerçek nedir?
David:“Blue Fairy, pls pls make me real.”
Blue Fairy’nin dile gelip “Sen zaten gerçeksin” demesini istedim. Nasıl sevebildiği önemli değil, ama sevgi David’i dönüştürdü ve onu gerçek yaptı. Sevgi dönüştürür.

Uzaylı arkadaşın da dediği gibi, sen küçük bir çocuk olmak üzere tasarlandığın için bazı şeyleri anlayamazsın David. Bence daha iyi. Öbür türlü, insan ırkının ne bencil bir varlık olduğunu, life celebration’da kendi hayatlarını kutsamaktan ne büyük zevk aldıklarını nasıl açıklardık sana? Organik kardeşin gibilerle dolu kapitalist şekilci bir dünyada sevebilen bir meka-çocuk olman tam bir hayal kırıklığı David.

Profesör projesini açıklarken, orada zenci bayan anahtar bir soru sormuştu, bu çocuk birini severse o kişi de onu geri sevecek mi, sorumluluğu kim alacak mealinde bir soru. (geri sevmek ne demek yahu benden çevirmen olmaz J) Profesörün cevabı ise: “God created Adam to love him”
David:“My mummy made me”
Rabbi Adem’i yarattı ve hatasından dolayı onu cennetinden ve kendinden uzaklaştırdı, -görünüşte- yalnız bıraktı. Adem Rabbi’ni aradı durdu. Nesilden nesile devam etti arayış. Kaç 2000 yıl geçti kim bilir. Bir gün af gelse bile mükemmel olamamanın ağırlığı altında ezilmeye mahkumdu hep. Mükemmel olsaydı insan değil tanrı olurdu. Sonradan var olduğu için tanrı olamazdı ve mükemmel de olamazdı. İçinden çıkılamazdı.
Sevebilen bir meka-çocuk olman tam bir hayal kırıklığı David...

2 yorum:

  1. Modern pinokyo senaryosu....

    Bu film pinokyo'nun taklidi gibi geldi bana.

    zaten baştan sona izlememiştim.

    YanıtlaSil

yorumlar buraya yazılıyor: