Sayfalar

22 Eylül 2011 Perşembe

Ne İzlemişim

 Uzun bir yaz dönemiydi. Bir kısmı yaz okuluyla  geçti. Diğer kısmında daha çok kendime ve sene içinde yaza ertelemek zorunda kaldığım ilgi alanlarıma vakit ayırdım. Bunlardan biri filmlerdi. Ne çok film not etmişim ki kenara, izle izle bitiremedim. Her türden vardı kısa kısa bahsedeceğim.

Öyle iki filmi üst üste izledim ki dostlar, asla üst üste izlenmemesi gereken iki film olduklarını anladığımda çoktan beynim mal gibi olmuştu. Vanilla Sky ve Eternal Sunshine Of The Spotless Mind. Konu ve senaryolar yönüyle tamamen farklı olsalar da uzak olmayan bir gelecekte gerçek olabilecek bilim kurgu alt yapısı taşıyorlar. ‘İzlemeseymişim çok şey kaçırırmışım özel ödülü’nü bu iki filme layık gördüm.

VANILLA SKY: (Tom Cruise)
---------spoiler içerebilir--------
Film size açıklayana kadar tam olarak neler olduğunu anlamak mümkün değil. Birden herşey değişiyor, gariplikleri farkediyor ama bir yere koyamıyorsunuz hele ki daha önce Lucid Dream hakkında birşey duymadıysanız. -Franz Ferdinand’ın böyle bir şarkısı vardı...- Tüm dikkati toplayıp izlemeli ve ayrıntılar kaçırılmamalı. David (Tom Cruise) ameliyathaneye götürülürken çalan ‘One Of Us’ ve sonlarda çalan ‘Good Vibrations’ renk katmış. Bu filmden kalan ise insepşınvâri bir his; bir kurmacanın içinde olduğunu sezdiğin anki gibi... uyanmak istersin.
 ---------spoiler içerebilir--------
Bu da filmden favori repliğim:
“...En sevdiği Beatles üyesi John’ken Paul olmuştu.”
“Ben daima George’u sevmişimdir.”

ETERNAL SUNSHINE OF THE SPOTLESS MIND: (Jim Carrey)
“Sil Baştan” adıyla Türkçe’ye çevrilmiş.
Birbirine taban tabana zıt bir kadın ve bir erkek tanışırlar. Üstelik aynı mekanda iki ayrı zamanda.
Yer yer eğleniyor bolca hüzünleniyorsunuz. En çok başını sevmiştim bu filmin, aynı sahnelerin sonlara doğru tekrarlanması hoş oldu. Bazen ben de öyle hissediyorum, bir sabah uyanıyorum beynim bomboş, hissiz... bir tuhaflık...
Harika soundtrack’larla film akıp gidiyor.  Aslında söylenecek çok şey var ama kesinlikle izlemeye değer...
---------------spoiler---------------
Kadının saç rengindeki değişimleri takip ederek olayı çözebilirsinizJ 
---------------spoiler---------------

The Soloist: Gerçek bir öykü. Üstün yetenekli bir Julliard öğrencisiyken sokaklara düşen şizofrenik müzisyen ile populer gazeteci rastlaşır arkadaş olurlar. Jamie Foxx’u ezberlediği onca replik için tebrik etmek gerek. O değil de benim kemanımın 4 teli sağlam ama çalmayı beceremiyorum...

Amelie: Orjinal adıyla Le Fabuleux Destin d’Amêlie Poulain
Fransız yapımı şirin mi şirin birşey bu. Müziklerini de Yann Tiersen yapmış tadından yenmiyor öyle güzel öyle munis beni de seviyo övmelere doyamam.

13th Floor: Bu film Bilim ve Sanat Vakfı’nda ‘Felsefenin temel problemleri’ semineri veren hocamızın tavsiyesiydi, anca izleme fırsatım oldu. Paralel evrenler sağlam bir kurguyla işlenmiş. Matrix’e yakın bir felsefesi var ve ondan önce çekilmiş ama onun kadar ilgi görmemiş.

İki özel filmim var bunları ilerde ayrıca bloglayacağım. Biri The Diving Bell And The Butterfly, diğeriyse I am Sam.

Tekrâra izlediğim filmler var; Good, Bad and Ugly bunu yüzmilyonlarca kez izleyebilirim. Sonracımaa bi akşam baktım salondan Brave Heart film müzikleri geliyor, amanınn dedim koştum bizimkiler tv’den izliyorlarmış, dublaj kötüydü gerçi... Hımm bu ikiliye Gladiator‘ü eklersek hayatımın 3 filmi olur. Matrix serisini izledim bir de.

Türk filmlerinden İncir Reçeli, Av Mevsimi ve Aşk Tesadüfleri Sever, Mustafa Hakkında Herşey
Av Mevsimi’nde oyunculuklar ve senaryo iyi olmakla beraber film gereğinden fazla uzundu, yine de izlediğim en iyi Türk polisiye filmlerinden biri. Ejder Kapanı’yla beraber sayabiliriz. İncir Reçelinde tanıdık oyunculara pek rastlamıyoruz ama iyi iş çıkarmışlar. Hem kaliteli, duygu yoğunluğu var hem de toplumsal bir önyargıya değiniyor... yılın filmi olabilir.
Aşk Tesadüfleri Sever  ise kendini filmde hasta ve yakışıklı Mehmet Günsur sayesinde izletse de  süpriz son dışında pek bir numarası yoktu. Abartılıp kabartılan filmler katagorisine dahil ediyorum.
Mustafa Hakkında Herşey iyi film.

Güya bölümümü sevmek biraz ilgi duymak adına –gerçi son sınıfa geldim bu saatten sonra ne faydası olacaksa- şu üç filmi izledim: Proof, 21, Pi. Bu üçlüye elbette herkesin muhakkak izlediği A Beautiful Mindı ve Fermat’s Room’u eklersek yeni başlayanlar için iyi bir dizi Matematik filmi olabilirler. Proof ve 21 iyi hoş filmlerdi de, Pi ne acayip birşeydi Allah’ım. Baştan sona tek bir şey anlamadığım, olayları çözme konusundaki özgüvenimi yerden yere vuran, üstelik gerilimli mistikli temasıyla ağzıma etmeyi başaran... cümleyi tamamlayamıyorum o derece! Sanırım uzun zaman önce izlediğim Donnie Darko ile birliklte ‘bir ara tekrar izlenmeliler’ listesinde yerini aldı.

Serendipity: Öve öve bitirilemeyen bu film hiç bir halta benzemiyordu. Filmden not edebileceğim tek şey: Adam kadına bir filmden bahseder, yıllar geçer kadın o filmin afişini görür. "Cool Hand Luke" yakın zamanda izleyeceğim inş.

Teklif, My Mom’s New boyfriend ve She’s on Duty(Güney Kore yapımı) bu 3 filmi romantik komedi dalında izlemiş bulundum. Fasa fisoydu öyle çerezlik izlemelik. Fantastik dalında ise Stardust. Ayrıca bu arada birkaç tane daha Kore dizisi aradan çıkardım. Kah atlaya atlaya izleyip kah bir kısmını arkadaşlara anlattırarak... Şimdi hatırladım bir de Gajini adında bir Hint filmi ve bir kaç da animasyon izledim yine çerezliklerden. Naruto'ya devam ettim. Ne bitmez animesin Naruto...

Böyle böyle 30 civarı film izlemişim. Aferim bana iyi halt yedim.  Bir süre ara mı vereyim ne...

3 yorum:

  1. İncir reçeli'ndeki saç rengi değişimi Eternal SUnshine of Spotless Mind'tan esinlendiği söyleniyor. Sen ne düşünüyorsun acep? Bi de bi de Sweet November etkisi de var gibi geldi azıcık. Bilemedim ben.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. valla iki filmin konuları apayrıydı ben pek sanmıyorum esinlenme olduğunu, olduysa da gereksiz bence. sweet november'ı izlemedim izleyeyim mi

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil

yorumlar buraya yazılıyor: